6 Ocak 2013 Pazar

Aman Da 2013 Gelmiş, Hoş Gelmiş

Yine bir yeni yıl teranesi, yine bir sağlıklı, mutlu, esenlikli dilekler furyası… Öyleydi, böyleydi derken, bir yılbaşı debdebesi de geldi, geçti.. Bi kere, sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: Hepinizin yeni yılını eteklerimde zillerle, kalbimde güllerle, candan ciğerden kutlarım J

Aralık ayının ortasından başlayan “Yılbaşı gecesi napıcazzz?” planlamaları, bittabi son iki-üç güne kadar ancak nihayetlendi. Tamam dedik, bekar hatun tayfası olarak yine kendimizi mekanlardan birine atalım. Ama böyle 3. sınıf pavyon tadında müzik eşliğinde, 1. sınıf pavyon ayarında bi hesap ödemeyelim. Bulduk, ayarladık bi mekan. Hangisi mi? Her hafta Cumartesi gece gittiğimiz mekana yılbaşında da rezervasyon yaptırınca dedim ki “Katakulli Perisi, senin yaş kemale ermiş!” Emekli amcaların, deli bellediği gibi sürekli gittiği kahvehane hesabı, durup durup aynı yere gitmek, tevellütün bayaaa bir geride kaldığına bir delalet L
Ama dedim ki “Hadi bakalım, madem şirket bi güzellik yaptı, 31 Aralık gününü de tatil verdi.. Koş git, kendini geceye hazırla!” Bilen bilir, AVM denen ceberrut yerleri zaten sevmiyorum. Ama bari senenin şu son günü, cicili bicili bir kız gibi davranayım. Ellerimde poşetler, “İnaaaanmıyorruuummmm.. Lacoste’da bir indirim var dibiniz düşer kızlaaarrr..” ya da “Bu turkuaz elbise için ruhumu satarııııımmm J gibisinden twitler atayım cafe köşelerinde. Düştüm yollara. Kafaya koydum, böyle şıkır şıkır elbiseler, boncuklu çantalar, kafamdan büyük küpeler, üstüne merdivenle çıkılacak kadar yüksek topuklu ayakkabılar falan alıcam. Hedef: Yılbaşı Gecesi Kreasyonu!!!
Başladım mağaza mağaza gezmeye.. Yahu 35 yaşında geldim, içi 21, dışı 28 gösteriyorum (hadi bu da benim kendime kıyağım olsun J), üstüme geçirip yılbaşında salınabileceğim bir elbise yok vitrinlerde!!! Ya salon düğünü kıvamında, tepede kuş yuvası topuz bir saçla giyilecek olan allı pullu tuvaletler… Ya da epi topu 70 cm boyunda straplez deri elbiseler… Hele bir de kırmızı deriden yapmışları var ki neredeyse giydikten sonra “Ben var dujj almakkk..” diye şivesi bozulabilir insanın J

Tabiii, bunların dışında o ünlü elit mağazalarımızın tasarım harikası elbiseleri de vardı.. Vardı da.. O ne be öyle!!! Asgari ücretin 3,5 katı parayı, bi güzel sayıcaksın elbiseye. Sonra gece yarısı elin magandası sallana sallana gelip elindeki kırmızı şarabı senin üzerine boca edecek.. Ondan sonra adamın elinden al o kadehi, vur kenarını bistroya, elinde kalan kırık parçayla dal adamın böğrüne!!! “Şarap lekesi benim elbisemden nasıl çıkmazsa, kan lekesi de senin gömleğinden çıkmaz!!!” diye naralar atarken, seni polis otosuna bindirsinler. İyi seneler bebeğim, Allah kurtarsın!!!
Her akıllı, kalender ve tutumlu Türk kadını gibi “Amaaaaan! 2 sene önce aldığım elbiseyi giyerim, nasıl olsa kimsecikler hatırlamaz..” dedim ve elimdeki bütçeyi, iş kıyafetlerine ayırdım. Giriyorum bilindik bizinısss dizayn ürün satan markaların kapısından içeri. “Etek-ceket takım lütfen” diyorum, bir takım getiriyorlar. Eteğin önde bir yırtmacı var ki, taaaaa kasığıma kadar. Pantolon bakayım diyorum, külotlu çorabın yanlarına iki cep takmışlar, şlaaapppp diye oturan pantolon yapmışlar. Gömlek diyorum, ya şeffaf ya da tasarım yapıcaz diye arkasını önünü öyle bir yırtmışlar ki… Gömleği giyip aynada arkana bir bakıyorsun. Amanın o da ne?? Gömleğin yakasından bildiğin alt (!) çatalın görünüyor!!! Bir de tezgahtarların “Efendim, klasik olmayalım, yeniliklere açık olalım” gazına gelirsen, eline ceket-şort takım veriyorlar. Şort o kadar minnacık ki, bundan sonra onun adı senin için “şort” değil “şırt” olabilir ancak J Önüme getirilen birbirinden açık-saçık, birbirinden abartılı, tüllü, şifonlu kıyafetlere nasıl baktıysam artık, tezgahtar bana “Hammmfendi, inanın bütün çalışanlara verdik bunlardan bu sezon” diyor. “Güzel ablam, bi saniye.. O çalışanların bütünü nerde çalışıyor bilmiyorum ama benim vesikam yok.. Bi yanlış anlama olmasın” diyesim geldi, diyemedim.

Netice-i velkelam, aldım hanım hanımcık eteğimi, gömleğimi, geldim eve. Akşam oldu.. Kızlarla, bir harala, bir gürele gittik mekana. Et, et üstüne koymuşlar, bi de üstüne yine et koymuşlar… Ama süper ortam yapmışlar. Canlı performans rock müzik eşliğinde 2013’e girilecek. Yemeğini daha bir creme de la creme restoranlarda yemiş, orta yaş abla ve abiler mekana bir bir düştüler. Saat 00.00’da, cümbür cemaat yapılan geri sayımı müteakip, o takım elbiseli amcaların içlerindeki “rocker”lar bir bir fırladı J Hepsinin kravatlar, votka kadehlerinin yanına kıvrılıp kondu; kafalara noel baba şapkaları, geyik boynuzları, leopar desenli maskeler geçirildi. Oh!!! Aman ne güzel! Seviyorum ben bu çılgın bürokratları J Tabii her zamanki gibi rock sever, eski solcu, Facebook profillerinde iki güne bir jazz şarkılar paylaşan bu orta yaş adamlarının tamamı, en çok da Sezen Aksu’nun “Salllaaaa.. Salllaaaa.. Gül memeler çağlasınnnn…” şarkısında gerdan kırıp, omuz titretiyorlardı… ki bu hiçbirimize hiç de tuhaf gelmedi J
Sabaha karşı 04.00 sularında, artık koşturmaktan anası ağlamış barmen ve garsonların bayılmış bakışlarının eşliğinde, ufaktan ufaktan mekan boşaldı. İşte yılbaşının en kötüsü, ertesi sabah uyanması!!!

İster evde geçirilmiş olsun, ister dışarılarda fink atılmış olsun, insanın “Allah benim bin türlü belamı vermesin” iç sesi eşliğinde uyandığı sabahtır, 1 Ocak sabahı. Yılbaşı gecesini evde geçirenler, zeytinyağlı dolmasıydı, hindinin buduydu, çam fıstığıydı diye tüm gece doldurdukları şeyin, deve hörgücü değil de insan midesi olduğunu fark ederler. Anam anamm anammmmmm!!! O nasıl bir mide yanması öyle!!! Galon galon su içesi var ama işkembede gram yer yok suya.. 2. bardaktan sonrası kulaklardan fışkıracakmış hissi ile içilen sular vs derken, ikindiye doğru biraz biraz kendine gelmeler başlar. Dışarı çıkanlar için de durum pek farklı değil gerçi. Bunlar da karaciğerlerinden gelen “Oy oy oy!! Vay benim enzimlerim!! Zıkkım içesice!! Oy oy oy!” inlemelerini, şiddetli su içme ihtiyacı olarak algılarlar sadece. Netice itibariyle, 1 Ocak günü, yılın ilk günü olmasının yanı sıra, dünya üzerinde, en çok su tüketilen gündür!
Ben de karaciğerimle bilindik diyaloğumu yaşadım, suyumu içtim. Ve 2013’üme huzur ve huşu içinde başladım. Ama şekerler, yeni yıl benim için bir önceki yıldan farklı bir renk taşımıyordu o sabah. Yolun yarısını devirmiş, her ergin kişi gibi artık biliyorum ki, kendi kendime aldığım rejim, spor, sağlıklı yaşam, daha çok sevgi, daha az stres temalı kararların hepsi, baki kalan bu kubbede hoş bir seda sadece J

Benim kafa belli artık: Carpe Diem!! Sen gönlünü ferah tut, 2013 zaten senin için planlarını iyi ya da kötü yaptı. Ne dilersen dile, olay, fiks menü! Sadece yaşayıp görmek için çok sabırsızlanıyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder