13 Ocak 2014 Pazartesi

Hatasız Kul Olmaz... Selülitlerimle Sev Beni...

Epeydir kendimde yaptığım değişiklikleri anlatmaya devam, şekerler! Psikolog macerasını biliyorsunuz zaten (Bkz: http://katakulliperisi.blogspot.com/2014/01/dunya-yansa-yorganm-yok-icinde-en.html). Bu süre içinde, bir de içkiyi azaltıp, spor olayına girdim.

Sanırım son zamanlarda yaptığım en iyi şey, gidip şu spor merkezine üye olmak oldu. Kendimce bi plan yaptım. Haftanın 6 gecesi barlarda tüketeceğim alkol parasını, aylık olarak birine versem... O da beni, o barların kapısından sokmayacak şekilde meşgul etse yeter. Zaten azalan alkol tüketimi, eşittir azalan kalori alımı... Süper plan!!!


Eve en yakın spor merkezine gittim, kaydoldum. Hemen aldılar beni içeri, yok yağ ölçme, yok kilo tespiti, bilmem ne endeksinin hesaplanması falan, hepsini yaptılar. Buna göre kişisel program oluşturacaklarmış. Daha çok nerelerimi çalıştırmak istediğimi sordular. İyi de arkadaşım, belli olmuyor mu nerelerimin çalışması gerektiği? Bak şöyle, nerem löbürdüyorsa, çalıştıralım işte beraber. Sonunda amacım, eni konu insana benzemek!

Tabi, bana bu konuda söz hakkı verilince, bi havalara girdim. Sanki verecek sadece 250 gr yağım varmış gibi “Ay vallahi, şimdi ağırlık basa basa vücut geliştirici kadınlara benzemek istemiyorum. Öyle çok asılmaya gerek var mı bilemedim şimdi. Siz şöyle bana alıcı gözüyle bakın, ortalama bi program yapalım. Öyle 2 ay sonra kaslı, pazulu bi hatun olmak istemiyorum.” dedim. Spor koçu şöyle bir baktı, “Katakulli Hanım, zaten bugün başlasınız 5 yıldan önce isteseniz de o hale gelemezsiniz.” dedi. Terbiyesiz adam!!!

Neyse, lafı uzatmayalım. Benim program başladı. Haftada 4 gün. İki gün yüzme, iki gün ağırlık/fitness programı. Yüzme kısmında sıkıntı yok. Geçiriyorum kafama şapppp diye o naylon boneyi.. Atıyorum kendimi suya.. Şabalak şubalak, non-stop bir saat yüzüyorum. Kondisyonumdan kendim de havuz koçum da memnun... Ya, hep aynı şey! Havuzun kenarına gelince, endamıma bakan, 15. dakikada havlu atacağımı sanıyor. Ama sıkı yüzerim. Artiz artiz girerim, sakin sakin yüzerim. Benden sonra girenler, benden önce çıkar. Hahhhaayyttt!!! Kulacıma kuvvet J

Ama gel gelelim, ağırlıkla çalışma kısmında, bende bir özgüven kaybı, bir eziklik sormayın gitsin. Bi kere, salonda o kadar az kız var ki... Ağırlık basan erkeklerde de, anacım, o ne boy o ne pos öyle yaaa... Ben kendimi yanlarında, genç irisi Adile Naşit gibi hissediyorum bu biiirr... İkincisi, aletin birinin başına geliyorum. Bakıyorum, ağırlık baremi 60 kg’da. Elimdeki programa bakıyorum, benimkinde 10 kg yazıyor. Utanıyorum ağırlığı değiştirirken. Zaten basacağım ya 10 ya 15 kere. Bir de o spor salonlarının duvarlarını süsleyen resimlerdeki hatunlar nedir yaaa... Hepsinin yüzünde nasıl hoş bir gülümseme, nasıl bir endam, işve... Aynı aletin üzerine çıkıyorum. Hareketin yarısında aynada kendime bi bakıyorum, domates gibi kızarmışım, saç-baş darmadağın... Hele yatarak basılan ağırlıklarda, durum daha da feci. Biraz miyop birisi uzaktan bana baksa, salonun ortasında bir kadın eşofmanlarıyla doğum yapıyor sanır. Pufff pufff nefes alıyorum, terler boncuk boncuk... Sanki, dişlerimle bir tırı çekiyormuşum gibi bir acı suratımda. Spor koçum başımda bağırmaya başlayacak neredeyse “Ha gayret az kaldı, geliyor geliyor.. vallahi erkek.. allah analı babalı büyütsün”.

Spor koçum dedi ki, “Katakulli Hanım, çok iyi gidiyorsunuz. İsterseniz, bazı akşamlar grup programlarına da katılabilrsiniz”. Yapma be koç! Zaten karizma yerlerde! Sokma beni şu rekabetli ortamlara! Neyse, koçtur dedik, kendimizi teslim ettik bi kere. Giricez grup programlarına da.
Grup programlarına baktım şöyle. Spinning var, rezervasyonluymuş. Amaan kasamıycam öyle pedal basa basa. Crunch Burn var, Total body var, Gymball Crunch var.  İsimleri afili, kesin katılımcıları da öyledir, hırslılardır. Spor yapıcam diye sinire kesmeyeyim. Aaaaa Yoga varmış. Dur bak, hiç yapmadım. Hem de öyle çakralar açılır, içim açılır usul usul dedim. Yoga sınıfının saati de uyuyor bana. Hadi bakalım hep beraber “ommmmm” J

Yoga sınıfına girdim, erken gelmişim, bekliyorum diğer sınıf arkadaşlarımı. Böyle fit hatunlar gelicek, iç dengesini arayan adamlar gelicek sanıyorum. Kapı açıldıkça içeri girenler, bildiğin güne giden teyzeler. Dombili dombili teyzelerin yanında da ben yaşlarda bi bey var, hepsi bu...

Neyse hoca geldi, müziği ayarladı. Sessizlikle birlikte hoppppp diye başladı. Tabi, benim ilk yoga deneyimim. Hoca 5 dakika içinde anladı benim acemi olduğumu. Geldi yanıma, benim anlayacağım dilden başladı anlatmaya. Nefes alıyorum, gözümü kapıyorum falan. Aaaa hakkaten süper. Bayaa bayaa yoga yapıyorum. Sonrasında başladık duruşlara (bu arada duruş değil, asana... lütfen!). Hayat Ağacı duruşu, Aşağı Bakan Köpek Duruşu falan derken, tek gözümle aynadan diğer teyzelere bi baktım. Anammm!! O ne!! O kısırları, börekleri onlar yememiş sanki. Kıvrım kıvrım göbekleri var ama hatunlar bi eğiliyorlar, bi bükülüyorlar anlatamam. Neredeyse, eğilip eğilip ayak tabanlarını yalayacaklar. Bendeki görüntü ise evlerden ırak!!! Odunun üzerine eşofman geçirmişler, yoga sınıfına koymuşlar gibi görünüyorum. Beden olarak onlardan ince olabilirim ama oklava yutmuş gibiyim. Suratım, yine terleyen domates kıvamında. Allah senin belanı vermesin Katakulli, esne biraz esne!!!

Ama şimdi itiraf edicem: Yıllarca yoga yapanlarla pek bi dalga geçtim ama güzelmiş. En azından evde falan doğru duruş, doğru nefes, yat yere sündür sündürebildiğin kadar kendini. Hani bi de becerebilirsem, eminim daha bi sevicem.

Uzun lafın kısası, yılmadım, yıkılmadım, ayaktayım. Devam ediyorum spora. Hani 2 ay sonra gitmeye üşenirim diyordum ama olmadı öyle bir şey. Şu son bir sene içerisinde yaptığım herşeyden içim bayıldı ama spor olayı güzel. E tabii, bir süre sonra yavaş yavaş da olsa olumlu etkilerini görmeye başladım söylemesi ayıptır J


Dur sen, o kırmızı pantolonun içine sığabilirsem, siz o zaman seyreyleyin terli domatesi! Puffff... 48... Pufff... 49... Puffff... 50...

12 Ocak 2014 Pazar

Dünya Yansa Yorganım Yok İçinde.. En Azından Bundan Sonra

Uzuuuunca bi aradan sonra, cümleten merhaba!

Biliyorum, ihmal ettim yazı yazmayı. Neden elimin varmadığını da düşündüm epey. Bilmiyorum, bilemiyorum.. Ama netice-i velkelam, bendeniz, yine karşınızdayım.

Geçen koca süre zarfında ne yaptım derseniz.. Aslına bakarsanız, pek de bişey değişmedi hayatımda. Aynı tas, aynı hamam..

Takipçilerim bilirler; pek bi eller havaya, pek bi yiyelim-içelim-gülelim-geçelim modundaydım. Dedim, Katakulli Perisi, bu böyle olmayacak. Hoydur hoydur gez, eğlen de.. Nereye kadar??? O kadar okumuş kızsın, az kendine gel. Şu plaza kızı modundan da çık. Bi içine dön, kendini tanı; nerden geldik, nereye gidiyoruz, bi bak bakalım..

Öncelikle, hayatımda beni daraltan, canımdan can götüren insanları bi çıkarıverdim hayatımdan. Psikolog olayına girdim. Az bi eve kapandım; işten eve, evden işe... Öyle, her “kalk gidiyoruz” diyene ayakkabılarımı yolda bağlaya bağlaya koşmayı bıraktım. İçkiyi azalttım, düzenli spora başladım. Bar-pavyon olaylarını, önemli gün ve haftalarla sınırladım. “Kendi İçimize Dönelim”, “Ruhumuzu Dinginleştirelim” kitaplarına sardım. Okudum, okudum, okudum...Veeeeee.....

Sonunda patladım!!!!! Patladım yahu! Neden mi? Anlatayım şekerler:

Psikoloğum, Canım Benim, Seni Ben Pek Çok Severim

Aman zaten, iyi üniversite mezunu, eli para tutan, iş güç sahibi herkes, ya bi psikoloğa ya da bir yaşam koçuna gidiyor. Sen yıllarca oku, çalış, kendini geliştir, kültür yap, sanat yap, akılı bilemem ama fikir sahibi ol.. Sonra da “balkonda sakız çiğneyerek etrafı seyreden kız” kafasına gelmek için doğruca git bi psikoloğa de ki “Sayın yetkili, benim param bana çok geliyor. Ama sen al bu paraları, benim bildiğimi bana bi anlat hele. Hani kendime yediremedim, falcıya gideceğime sana geldim”

O da seni deri bir koltuğa oturtsun, sonra da hayatında boktan giden ne varsa, ya annenle koparamadığın bağına ya da geçmişinde affedemediğin insanlara bağlasın. Artık, o deri koltukta nasıl bir büyü varsa, ilk bir hafta psikoloğun söylediği sana çok mantıklı gelsin. Tam büyüden kurtulurken, zaten bi sonraki seans geliyor. İkinci ve üçüncü seanslarda ise geçmişinde kızdığın, kırıldığın kim varsa affet teranesi...

Psikolog: Affedin Katakulli Hn.
Katakulli Perisi: Anlıyorum onları.. Ama affedemiyorum. Sadece anlasam yetmez mi?
Psikolog: Olmaz, affedeceksiniz. Biliyorum, çok zor. Ama göreceksiniz, affedince her şey gülbeşeker olacak.
Katakulli Perisi: Hmmmm, peki. Tekrar deneyeyim.

Müteakip seanslarda diyaloglar az biraz değişiyor:

Psikolog: Evet Katakulli Hn, affettik mi?
Katakulli Perisi: Yani çabalıyorum. Sanki biraz affettim gibi ama emin değilim.
Psikolog: Affedin yahu! Affedin gitsin!
Katakulli Perisi: (İç ses: Yaaa sabırrrrrr!) Hadi öyle olsun affediveriyim valla! Ehehheheee J

Aradan geçen bir kaç seans sonra, ilk affetmem gereken kişinin psikoloğum olduğunu anlıyorum. Arkadaş! Kol gibi vizite parası ödemişim, hala bir tık ilerleme yok. Erenlerden değilim ki, onu da affedeyim, bunu da affedeyim J

Hemen bir iç çözümleme yaptım. İlk seansta affetmem gereken kişi sayısı 7’ydi. Aradan geçen zamanda, bu 7 zat-ı şahaneyi affedemediğim gibi, üstüne 2 kişi daha eklendi. O zaman, sorunu kaynakta çözmek gerek! Bana affetmeyi öğretme! Takmamayı öğret! Öğret ki, günün sonunda, affedilecek kişi sayısı sıfır, huzur bi milyon olsun.

Hemen bu keşfimi de yanıma alıp, psikoloğun deri koltuğundaki yerimi aldım:

Psikolog: Hoşgeldiniz Katakulli Hn. Nasılız bu hafta?
Katakulli Perisi: Ben buldum, hocam! Affedemiyorum. Bunu anladım. Ama sizden artık kimseyi takmamayı öğrenmek istiyorum. Affedecek raddeye gelmeden kapatayım meseleyi kafamda diyorum. Ne dersiniz?
Psikolog: Harika bir iç keşif!! Kutluyorum sizi!
Katakulli Perisi: (İç ses: Eşşek sıpası! Bunu sen keşfet diye tomarla para sayıyorum kapında!) Oldu! Peki, geçmişteki o affedilecek 7 kişi için de artık başka bi formül bulursunuz umarım.
Psikolog: Tamam, onlar için öfke seansı yapalım. Şimdi alın şu yastığı, bağırmaya başlayın, kendi sesinize odaklanın. Sonra da hazır hissettiğinizde yastığa vurmaya başlayın.
Katakulli Perisi: Şimdi, bağıra bağıra yastığa girişiyorum di mi? Doğru mu anladım?
Psikolog: Ayyyneeennn.. Hazır olduğunuzda başlayın.

Ay şekerler! Benim o salon kadını, hanım hanımcık görüntümün altında ne pis bi sokak kadını, ne iflah olmaz bi çingene varmış. Bir-iki “ommmm” sesi çıkardıktan sonra, nasıl daldım ben o mavi puantiyeli yastığa. Sinli kaflı küfürler ağzımdan çıkarken, odanın duvarlarında tükürüklerim dalgalar halinde kıyılara vuruyor. Ağzını, burnunu kırıyorum o 7 kişinin. Kadın olanlarının yüzünü yırtıyorum, erkeklerin ise favorilerinden tutup tutup kafalarını kayalara çarpıyorum. Yemin ediyorum, yastığın elyafları pörtledi sağa sola. Artık kolum mu yoruldu, yoksa sesim mi kısıldı hatırlamıyorum. Bitti birden... Sessizlik...

Ohhhhh!!! Artık yastığın parasını da bi zahmet seans ücretine ekleyiversin! Ama bi rahatladım, bi rahatladım.. Bi huzur geldi bana.. Böyle, minnoş gibi, pamuk gibi oldum.. E, be güzel arkadaşım! Haftalardır parçalatsana sen bana şunları! Ne affedicem diye kasıyoruz. Dillerini koparıp, ellerine verince bitiyormuş işte dert tasa!
Tabi bundan sonrası, artıkın grup terapisi. Yüzde binbeşyüz verilen tedavi bu!

Grup terapisinin mantığı, daha bi akla yatkın. Aslında işin özü şu: Bi grup dertli, bunalımlı insanla, her hafta, aynı gün ve aynı saatte bir araya geliyorsun. Dışardan bakınca, hepsinin de işi gücü falan yerinde, hayatları 10 numara. Ama iç dünyalar darmadağın. Toplaşıyorsunuz, seçilen bi kişi başlıyor, grubun geri kalanı da ona bakıyor ve içinden “Ay aman, benden beterleri de varmış. Allahıma şükürler olsun, ben bayaa iyiymişim yav.” deyip rahatlamış bi şekilde vezneye yöneliyor. Olay bu şekerler! Çok bilimsel olmasa da daha somut bir açıklama mekanizması işte J

Şimdilik grup terapisine devam ediyorum. Şaka bir yana, iyi geliyor.. Yani geliyor gibi.. Aman, gelmiyorsa da boşver, gruptakiler çok kafa insanlar. Gülüyoruz en azından J

Ay ne çok yazasım gelmiş. Daha diğer başlıklar da var ama baymayayım ilk günden. Yaptıklarımla ilgili anlatacaklarım daha bitmedi. Spor salonu var, yemek yapması var, kişisel gelişim kitapları var. Geri kalanını bilahare anlatacağım.

Hadi sağlıcakla kalın, efem J