Alışveriş merkezlerini sevemedim gitti. Otoparkına girerken afakanlar basmaya başlıyor daha. Zaten alışveriş hastası da değilim. Hatta bazen bendeki özellikleri şöyle alt alta yazınca “Keşke erkek olsaydım, süpppper bi herif olurmuşum.” diyorum. Alışveriş sevmem… Romantizm yerine karnımı tuta tuta gülmeyi tercih ederim... Sabahlara kadar bira içerek bilgisayar oynayabilirim. (Dur bu maskülen narsizmimi başlı başına başka bir yazıda irdeleyeyim J)
Neyse efendim... Dediğim gibi, alışveriş yapmayı sevmiyorum. Ne market rafları arasında gezmeyi severim, ne de AVM podyumlarında cat-walk’dan hazzederim. Ama gel gör, 2 ay önce fark ettim ki, işe giyecek siyah bir topuklu ayakkabım yok!!!
Bu arada, bu derece alışveriş düşmanı birinin, dolaplar – hatta kilerler – dolusu ayakkabısı nasıl olabiliyor, o da ayrı bir muamma… Milletin bulgur-buğday koyduğu raflarda bile benim ayakkabı kutularım var. Gri üzeri lacivert yılan derisi kaplı yüksek topuklu… Turuncu babetler… Çorap çizmeler… Yaklaşık 20 çift, alçağından yükseğine, taşlısından güllüsüne parmak arası terlik… Bordonun birkaç tonunda çift çift ayakkabılar… vs.. vs.. vs… Ama ne yok?? Düz, siyah, deri, topuklu bir iş ayakkabım yok!!!
Yaklaşık 2 aydır her türlü zorlukla mücadele ettim. Evden çıkarken anti-depresanlarımı yutup AVM, AVM de gezdim… Alooooo!!!! Külkedisi’nin cam ayakkabısını aramıyorum. Ama bulamadım.
O çooookk bilindik markalara giriyorum. Hemen yanıma boyu kısa, gömleği dar satış görevlisi (tezgahtar deyince bozuluyolar) adamcık yaklaşıyor:
“Hoş geldiniz? Nası bişi bakmıştınız?”
“Siyah, deri, topuklu bir ayakkabı istiyorum.”
“Hmmmm…”
Ne hmmmm!!!! Arkadaşım!!! Saks mavisi üzerine, pembe puantiyeli çizmeler istemiyorum. Basit bir iş ayakkabısı istiyorum. Bildiğin, döpiyesin altına giyileninden… Ne hmmmm’lıyosun anlamıyorum ki???
“Hamfendi, bu sezon pek çalışmadık o modellerden.”
Eeee, tabi siz de haklısınız. Geçtiğimiz 10 yıl boyunca o kadar çalıştınız ki aynı modelden, sıkıldınız tabii… Keşke, o ilk çalıştıklarınız deforme olmadan 10 yıl dayansa da ben de her sene bu siyah iş ayakkabısı derdine düşmesem… Di mi ama??

Bir başka mağaza… Bir başka serüven…
“Merhabaaaaaaa, yardımcı olabilir miyim?”
“Siyah, deri, topuklu bir ayakkabı istiyorum.”
“Klasiklerden pek yok ama… Şu modeli bi denemek ister misiniz?”
Kesinlikle isteyebileceğim bir model değil ama bari iki dakika şu koltuğa oturayım da soluklanayım diye ilişiyorum koltuğa.
“Kaç numara giyiyoruz?”
Kılım bu “biz”li cümle kuranlara. Valla sizi bilemiycem ama ben 38 giyiyorum demek istiyorum… ama… demiyorum L
“Aaaa, 38 kalmadı”
“Neden kalmadı, yeni sezon değil mi bu model?”
Bu arada dikkatini çekerim… Ben başta bu modeli hiç beğenmedim. Ama şimdi numarası falan yok ya... Birden kıymete biniyor. İçimdeki gerizekalı kadın için için fısıldıyor: “O ayakkabıyı istiyorum!!!”
“Evet, ama malum, yeni nesil 40 numara civarı giyiyor. Genelde 38 ve altı daha az üretiliyor artık…”
Bi dakka, bi dakka, bi dakkaaaa!!! Yeni nesil, iş ayakkabısı giyecek yaşa ve kıvama geldi mi???... Hem ben ne zaman eski nesil oldum yaaaa!!!
Ayakkabı amacıyla girip, ruhen yaşlandığım bu AVM’lerden hep mi elim boş döneceğim ben L
Bu hafta sonu, son bir taarruz da bulunup, Allahın unuttuğu bi yerdeki outlet bir AVM’ye gideceğim. Eğer orda da bulamazsam, Cinderella olarak üvey annemin yanına gidip yerleri silmeye, ahırı temizlemeye başlayacağım. Eeee… Elinde 38 numara, siyah, deri, topuklu bir ayakkabı ile bir prensin gelip beni bulması, daha olası gibi görünüyor galiba…