Aralık ayının
ortasından başlayan “Yılbaşı gecesi
napıcazzz?” planlamaları, bittabi son iki-üç güne kadar ancak nihayetlendi.
Tamam dedik, bekar hatun tayfası olarak yine kendimizi mekanlardan birine
atalım. Ama böyle 3. sınıf pavyon tadında müzik eşliğinde, 1. sınıf pavyon ayarında
bi hesap ödemeyelim. Bulduk, ayarladık bi mekan. Hangisi mi? Her hafta
Cumartesi gece gittiğimiz mekana yılbaşında da rezervasyon yaptırınca dedim ki “Katakulli Perisi, senin yaş kemale ermiş!”
Emekli amcaların, deli bellediği gibi sürekli gittiği kahvehane hesabı, durup
durup aynı yere gitmek, tevellütün bayaaa bir geride kaldığına bir delalet L
Ama dedim ki “Hadi bakalım, madem şirket bi güzellik
yaptı, 31 Aralık gününü de tatil verdi.. Koş git, kendini geceye hazırla!”
Bilen bilir, AVM denen ceberrut yerleri zaten sevmiyorum. Ama bari senenin şu
son günü, cicili bicili bir kız gibi davranayım. Ellerimde poşetler, “İnaaaanmıyorruuummmm.. Lacoste’da bir
indirim var dibiniz düşer kızlaaarrr..” ya da “Bu turkuaz elbise için ruhumu satarııııımmm J” gibisinden twitler atayım cafe köşelerinde.
Düştüm yollara. Kafaya koydum, böyle şıkır şıkır elbiseler, boncuklu çantalar,
kafamdan büyük küpeler, üstüne merdivenle çıkılacak kadar yüksek topuklu
ayakkabılar falan alıcam. Hedef: Yılbaşı Gecesi Kreasyonu!!!
Başladım mağaza
mağaza gezmeye.. Yahu 35 yaşında geldim, içi 21, dışı 28 gösteriyorum (hadi bu
da benim kendime kıyağım olsun J), üstüme geçirip yılbaşında salınabileceğim bir
elbise yok vitrinlerde!!! Ya salon düğünü kıvamında, tepede kuş yuvası topuz
bir saçla giyilecek olan allı pullu tuvaletler… Ya da epi topu 70 cm boyunda
straplez deri elbiseler… Hele bir de kırmızı deriden yapmışları var ki
neredeyse giydikten sonra “Ben var dujj
almakkk..” diye şivesi bozulabilir insanın J
Tabiii, bunların
dışında o ünlü elit mağazalarımızın tasarım harikası elbiseleri de vardı..
Vardı da.. O ne be öyle!!! Asgari ücretin 3,5 katı parayı, bi güzel sayıcaksın
elbiseye. Sonra gece yarısı elin magandası sallana sallana gelip elindeki
kırmızı şarabı senin üzerine boca edecek.. Ondan sonra adamın elinden al o
kadehi, vur kenarını bistroya, elinde kalan kırık parçayla dal adamın
böğrüne!!! “Şarap lekesi benim elbisemden
nasıl çıkmazsa, kan lekesi de senin gömleğinden çıkmaz!!!” diye naralar
atarken, seni polis otosuna bindirsinler. İyi seneler bebeğim, Allah
kurtarsın!!!
Her akıllı,
kalender ve tutumlu Türk kadını gibi “Amaaaaan!
2 sene önce aldığım elbiseyi giyerim, nasıl olsa kimsecikler hatırlamaz..”
dedim ve elimdeki bütçeyi, iş kıyafetlerine ayırdım. Giriyorum bilindik
bizinısss dizayn ürün satan markaların kapısından içeri. “Etek-ceket takım lütfen” diyorum, bir takım getiriyorlar. Eteğin
önde bir yırtmacı var ki, taaaaa kasığıma kadar. Pantolon bakayım diyorum, külotlu
çorabın yanlarına iki cep takmışlar, şlaaapppp diye oturan pantolon yapmışlar.
Gömlek diyorum, ya şeffaf ya da tasarım yapıcaz diye arkasını önünü öyle bir
yırtmışlar ki… Gömleği giyip aynada arkana bir bakıyorsun. Amanın o da ne??
Gömleğin yakasından bildiğin alt (!) çatalın görünüyor!!! Bir de tezgahtarların
“Efendim, klasik olmayalım, yeniliklere
açık olalım” gazına gelirsen, eline ceket-şort takım veriyorlar. Şort o kadar
minnacık ki, bundan sonra onun adı senin için “şort” değil “şırt” olabilir
ancak J Önüme
getirilen birbirinden açık-saçık, birbirinden abartılı, tüllü, şifonlu
kıyafetlere nasıl baktıysam artık, tezgahtar bana “Hammmfendi, inanın bütün çalışanlara verdik bunlardan bu sezon” diyor.
“Güzel ablam, bi saniye.. O çalışanların
bütünü nerde çalışıyor bilmiyorum ama benim vesikam yok.. Bi yanlış anlama
olmasın” diyesim geldi, diyemedim.
Netice-i
velkelam, aldım hanım hanımcık eteğimi, gömleğimi, geldim eve. Akşam oldu.. Kızlarla,
bir harala, bir gürele gittik mekana. Et, et üstüne koymuşlar, bi de üstüne
yine et koymuşlar… Ama süper ortam yapmışlar. Canlı performans rock müzik
eşliğinde 2013’e girilecek. Yemeğini daha bir creme de la creme restoranlarda
yemiş, orta yaş abla ve abiler mekana bir bir düştüler. Saat 00.00’da, cümbür
cemaat yapılan geri sayımı müteakip, o takım elbiseli amcaların içlerindeki “rocker”lar
bir bir fırladı J Hepsinin
kravatlar, votka kadehlerinin yanına kıvrılıp kondu; kafalara noel baba
şapkaları, geyik boynuzları, leopar desenli maskeler geçirildi. Oh!!! Aman ne
güzel! Seviyorum ben bu çılgın bürokratları J Tabii her zamanki gibi rock sever, eski
solcu, Facebook profillerinde iki güne bir jazz şarkılar paylaşan bu orta yaş
adamlarının tamamı, en çok da Sezen Aksu’nun “Salllaaaa.. Salllaaaa.. Gül
memeler çağlasınnnn…” şarkısında gerdan kırıp, omuz titretiyorlardı… ki bu
hiçbirimize hiç de tuhaf gelmedi J
Sabaha karşı
04.00 sularında, artık koşturmaktan anası ağlamış barmen ve garsonların
bayılmış bakışlarının eşliğinde, ufaktan ufaktan mekan boşaldı. İşte yılbaşının
en kötüsü, ertesi sabah uyanması!!!
İster evde
geçirilmiş olsun, ister dışarılarda fink atılmış olsun, insanın “Allah benim bin türlü belamı vermesin” iç
sesi eşliğinde uyandığı sabahtır, 1 Ocak sabahı. Yılbaşı gecesini evde geçirenler,
zeytinyağlı dolmasıydı, hindinin buduydu, çam fıstığıydı diye tüm gece
doldurdukları şeyin, deve hörgücü değil de insan midesi olduğunu fark ederler. Anam
anamm anammmmmm!!! O nasıl bir mide yanması öyle!!! Galon galon su içesi var
ama işkembede gram yer yok suya.. 2. bardaktan sonrası kulaklardan
fışkıracakmış hissi ile içilen sular vs derken, ikindiye doğru biraz biraz
kendine gelmeler başlar. Dışarı çıkanlar için de durum pek farklı değil gerçi.
Bunlar da karaciğerlerinden gelen “Oy oy
oy!! Vay benim enzimlerim!! Zıkkım içesice!! Oy oy oy!” inlemelerini,
şiddetli su içme ihtiyacı olarak algılarlar sadece. Netice itibariyle, 1 Ocak
günü, yılın ilk günü olmasının yanı sıra, dünya üzerinde, en çok su tüketilen
gündür!
Ben de
karaciğerimle bilindik diyaloğumu yaşadım, suyumu içtim. Ve 2013’üme huzur ve
huşu içinde başladım. Ama şekerler, yeni yıl benim için bir önceki yıldan
farklı bir renk taşımıyordu o sabah. Yolun yarısını devirmiş, her ergin kişi
gibi artık biliyorum ki, kendi kendime aldığım rejim, spor, sağlıklı yaşam,
daha çok sevgi, daha az stres temalı kararların hepsi, baki kalan bu kubbede
hoş bir seda sadece J
Benim kafa belli
artık: Carpe Diem!! Sen gönlünü ferah tut, 2013 zaten senin için planlarını iyi
ya da kötü yaptı. Ne dilersen dile, olay, fiks menü! Sadece yaşayıp görmek için
çok sabırsızlanıyorum…